Bir kent düşünün.!
Sorunlarının çözümü konusunda öngörüsüzlük yaşasın.!
Ya da aciz kalsın.
Aynı zamanda…
Sahipsizliğin çaresizliğini yaşasın.
Ya da bakımsızlık nedeniyle bitkin düşsün.
Atıl vaziyette bırakılsın.
Şimdi…
Böyle bir kent geleceğinden kaygılanmaz mı?
***
Acaba bu kaygılanmanın nedenleri neler olabilir?
Anlatmaya çalışalım…
Karabük, sosyolojik açıdan heterojen bir kenttir.
Bu kentte çekim gücü olan kesimler,
Kamusal değil…
Kendi çıkarları doğrultusunda gelişmeleri yorumlayıp, çareler aramaya çalışır.
Düşüncenin bir merkezde toplanıp, ortak akla ulaştığı yer yoktur.
Öyle ki;
Karabük’te sivil toplum kuruluşları bu çaresizliğe ilginç örnek oluşturur.
Rutin yapılan açıklamalar dışında gayretleri görünmez ortalıklarda.
Lobisel ve yaptırımsal güçleri de yoktur.
Sadece tabelalarıyla kenti renklendirirler.
Sorunların çözümleri ile ilgilenmezler.
Bu nedenle…
Günlük sorunlar …
Arkasında sahiplenici bulamayınca…
Çile çektirir Karabük’e…
Burada…
Karşılıklı suçlamalar yön verir siyasete.
Kısır parti çekişmeleri kaplar her tarafı…
Herkes kendine göre bir hal çaresi bulur ki sormayın gitsin.
Sonunda olan Karabük’e olur…!
Kent bu kısır didişmelerden dolayı yorgun düşer.
Yarış kaybeden atletin hüznünü yaşar adeta…
Heterojenliğin yarattığı çözümsüzlük…
“ Derde” dönüşür.
Dert derdi kovalar.
Çoğalır.
Birileri de sorunları çözeceğim diye maval okur.
Duyarsızlık; sürekli besler çözümsüz tekrarları…
***
Bu çözümsüzlük tekrarları…
Kentin başını ağrıtmaya başlar.
Dahası….
Bizi hesaplaşmaya davet eder.
Nihayetinde…
Sorumluları, görevini yapmayanları, işini aksatanları…
Birbir tespit eder.
Ve…
Onları tarihe teslim eder.!