Her kentin geçmişinde, kendini ifade eden bir özelliği vardır.
Bu anlamda…
Kimi kentlerin kendilerini ifade etmede kolaylık sağlayan mazileri çok derinlerdedir.
Böyle kentler söylemek gerekirse…
Mazilerinden beslendikleri ve güç buldukları için geleceğe güvenle bakarlar.
Kendi kültürünün kuvveti ve mevcudiyeti sayesinde sorunlarını çözmede zorlukla karşılaşmazlar.
Kent olmanın getirdiği sorumlulukları üzerinde taşırlar.
”Alim olana tarif gerekmez” deyişinden hareketle gelenekten aldıkları güçle sapasağlam dimdik ayakta durmayı bilirler.
İstanbul, Ankara, İzmir, Kayseri, Bursa gibi kentler bu duruma güzel bir örnek oluştururlar.
Karabük’te ise durum bundan farklıdır.
Yani…
Kentin hayat damarlarına yön veren kaynaklarında geçmişten gelen bir güç unsuru bulunmamaktadır.
O nedenle bu tip kentlerin canlılıklarını korumaları ancak demokrasi ortamında halktan alınacak destekle olabilir.
Halkın katılımcılığı, istek ve görüşleri ve bunları ilgililer nezdinde gündeme getirebilmeleri gerçekten çok önemli bir husustur.
Öyleyse yapılması gereken nedir?
Çok basit…
Çoğulculuk ve katılımcılığı sağlamak.
Herkesin sahiplendiği bir kent birleşenini esas elamanları ile eksiksiz biçimde gerçekleştirebilmek.
Bunun için…
Siyasi çıkarları bir tarafa bırakmak.
Kamu işi yaparken menfaat gözetmemek.
Dahası…
Popülizmden kaçınmak.
Gerçekleştirilemeyecek vaatlerle halkı aldatmamak.
Dürüst olmak.
Ayrıca…
Vatandaşların isteklerinin yöneticiler karşısında etkili olabilmesi içinde…
Uygun sivil platformlarda bir araya gelmek.
İşte Karabük’ü daha yaşanabilir kılabilecek, sorunlarını çözmede yol göstericiliği yapacak motivasyon unsurları…
Bunlar yapılmadığı sürece Karabük’te…
Daha birçok gelgitler olur.!
Her gelen kafasına göre kente biçim vermeye çalışır.
Hepsinde de öte …
Menfaatler dünyası kentin geleceğine ipotek koyar.
O zamanda…!