Bir kentte sürekli düşünce üreten unsurlar vardır.
Üretilen düşünceler kentin entelektüel yapısını anlamamıza olanak sağlarlar…
Bir kentin gelişmişliği ve refah düzeyi o kentte üretilen düşüncelerin mükemmelliği ve bunların uygulanabilirliği ile ölçülür…
Yaşadığınız kentte olumsuzluklar yaşanıyorsa, olup bitenlere insanlar seyirci kalıyorsa daha doğrusu düşünce namına elle tutulur/somut bir şeyler konulmuyorsa o toplum dinamizmini yitirmiş demektir…
Kentin kaderine yön veren dinamik güçlerin sürekli arayış içinde olması, farklılıkları ortaya koyması gelişmenin ilk koşuludur.
Bu koşul tarihin süreklilik kazanmasına olanak sağlar…
Farklı düşüncelerin tartışılmadığı bir ortamda tarih, dinamizmini kaybeder…
*****
Bir kentte değişik düşünceleri üretebilmenin mercileri nelerdir?
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde bunun yanıtı bellidir.
Sivil toplum örgütleri ve siyasi partilerin o kentteki yerel temsilcileri…
O zaman içinde yaşadığımız kentin gelişmesine istiyorsak demokratik olan bu kuruluşların bir kentte yapılan işleri takip etmesini istememiz en doğal hakkımızdır.
Sivil kitle örgütleri ve muhalefetteki siyasi parti temsilcilerini bu anlamda olayın içinde olmaması büyük bir eksiklik oluşturmaktadır.
Halk böyle bir durumda, yapılan ve olanlar karşısında sahipsizlik duygusuna kapılmaktadır.
Bence bir kentte, iktidarların topluma verdikleri sözlerin arkasında durmamalarında bu anlatılan sözde cılız demokratik oluşumun büyük bir rolü vardır.
Eğer öyle olmasaydı iktidar sahipleri yapmadıkları ve gerçekleştirmedikleri işlerle ilgili olarak yeniden halkın önüne çıkma cesaretini gösteremezlerdi…!
*****
Bu görüntü Türk demokrasisinin zaaf yönüdür.
Halkın aynı vaatlerle defalarca oyalanması
Popülist yaklaşımın siyasette malzeme olarak kullanılması
Oy almada kolaycılığa kaçılması…
Bilinen o meşhur vaat…
Bir hatırlayalım isterseniz….
“Ey halkımız verdiğimiz sözlerin hepsini tutacağız “
Hatta “yaptıklarımızı kentin girişindeki tabelaya yazarak sizlere takdim edeceğiz.”.
Vay anam vay.!
*****
Bakın…
Dediğim gibi…
Sözde demokrasinin kurbanı olduk.
Hepinize geçmiş olsun…!
*****
Bu olumsuzluktan kurtulmak için ne yapmak gerekir?
Sivil toplum kuruluşlarının kentin sorunlarına olan duyarlılıklarını artırmak…
Ondan sonrası ise bu sorunların çözülmesi için etkin demokratik usul olan muhalefet mekanizmasını kurallarına göre harekete geçirmek.
Yaşadığımız kentte, sorunlara karşı duyarsız tutum sergilemek, gerçek anlamda “var olmayı” tartışmalı bir hale getirmektedir.
Böyle bir tavır; yaşam kalitesi ve refaha büyük bir darbe vurmaktadır.
Yöneticilerde sorumsuzluk duygusunu güçlendirmektedir.
Kentin yaşanabilir olma özelliğini sekteye uğratmaktadır.
*****
Kentler ancak bizimle vardır.
Bizim düşüncelerimizle tarih yazarlar.
Bizim ilgimizle hayat bulurlar ve kendi yaşam geleneklerini oluştururlar.
Bunları göz önünde bulundurmamak, kentleri hafife almak demektir
Bu hafiflik bizleri tarih önünde mesul duruma düşürür.
Mahcupluk duygusunu güçlendirir…!