İsmail Ömer Girgin, Karabük’ü anlattığı aynı adı taşıyan kitabında bize ilginç bilgiler aktarıyor.
Kitabın hazırlanmasında kendisine büyük katkı sağlayan zamanın Demir Çelik Müessese müdürü Muhittin Erkan’a teşekkürlerini arz ettikten sonra, şehirleşme süreci içindeki Karabük ve çevresinden bugün için tarih olmuş, geçmişte kalmış bilgileri bizlere sunuyor.….
Tarih bu, herkes geçmişte ne oldu ne olmadı, bunları kaynağından doğrusunu öğrenmek istiyor.
Ancak tarihsel bir bilgiye ulaşmak ve onu,o günün koşullarına göre yorumlamak ancak meslekten kişilerin yapabileceği bir iştir.
Konuşmasını bilenler ben tarihçiyim diye ortaya atıldığında kaos ortamı doğuyor, kafalar karışıyor, ilginç tezler ortaya atılıyor…
Sonra ayıkla pirincin taşını.
Tabi ayıklayabilirsen….
Biraz geçmişe bakalım.
Aklıma gelen en ilginç açıklama şu oldu.
Karabük Demir Çelik İşletmeleri 1 Ocak 1995 tarihi itibarıyla 1 TL gibi sembolik bir parayla özelleştirildiğinde devrin Başbakanı Tansu Çiller, böylece dünyanın son sosyalist ülkesi de tarihe karıştı demişti….!
Devletçi uygulama zamanın başbakanı Prof. Dr Tansu Çiller tarafından sosyalizm olarak tanımlanmıştı.
Kendisinin bir de ekonomi profesörü olduğu düşünülecek olursa açıklamasının ne kadar manidar olduğu anlaşılır.
Bu olsa olsa ”Liberal sosyalizm” dir herhalde…!
Karma ekonomiye başka ad bulmak da mümkün değildir.
Böyle bir sosyalizm anlayışı dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir herhalde.
Tam bize göre beylik bir açıklama…
Türkiye’nin ilk ağır sanayi yatırımının Karabük’e yapılmasında jeo-stratejik unsurlar etkili olmuştur demek daha doğru bir değerlendirme olur.
Karabük Tarihini araştıranların en çok cevabını aradıkları husus bu olmuştur.
Fabrika neden sıtmalı çeltik tarlasına kurulmuştur.?
İşin doğrusu şu:
Konu ile ilgili Türkiye’ye davet edilen Amerika ve Rus kökenli mühendisler yatırım havzası olarak Ereğli’yi, Sümerbank’a tavsiye ediyorlar.
Ancak işin içinde Erkan-ı Harbiye yani Genelkurmay da var.
İkinci Dünya Savaşı’nın ayak seslerinin işitilmeye başladığı bir dönemde en önemli sorunu güvenlik oluşturuyor.
Bu nedenle ,Fabrikanın 100 km içerde bir yerde kurulması isteniyor.
Yani söylemek gerekirse içerlek, kuytu ve sarp bir yer aranıyor.
Çaycuma’dan başlanarak Filyos Vadisi boyunca araştırmaya girişiliyor.
O zamanki demiryolu haritasında adı geçen Karabük istasyonuna kadar geliniyor.
Tava şeklindeki Karabük vadisi, stratejik özellikleri nedeniyle, savunmasının kolay oluşu, demiryolunun geçmesi özelliği ve kömüre olan yakınlığı veçhilesiyle yatırıma uygun bir mevki olarak seçiliyor…
Şimdi nereden nereye geldik tabi.
İsterseniz yazımızı başta değindiğimiz İsmail Ömer Girgin’den aktarımlar yaparak bitirelim.: ”Karabük’ün civarındaki köylerde ve bilhassa Ödemiş, Çerçiler, Kadı, Melise (Yeşilköy), Zobran, Zora köylerinde, çavuş üzümü çok meşhurdur.
Bu köylerde bir de halkın kendi tabiriyle, Tergömlek adı verilen beyaz ve iri bir üzümler yetiştirilmektedir…”
Şimdi saydığımız üzüm türlerinden hiçbiri bu köylerde yetişmiyor.
Yetişmesi de düşünülemez.
Çünkü Karabük’te artık o coğrafyadan hiçbir eser kalmadı.
Nerede o eski havalar ve topraklar demek daha doğru olur.
Şimdi moda deyişle her şeyin çakması var.
Ortalıklarda sahici hiçbir şey kalmadı.
O nedenle gerçek olanı yakalamak için sürekli tarihin içinde dolaşma nedenimiz bu…
Ekmek hormonlu…
Meyveler hormonlu…
Tavuk hormonlu…
Domates hormonlu
Hormonsuz bir şey söyler misiniz…
*****
Sıkıysa söyleyin de görelim bakalım…!