Herkesin bir kapasitesi var…
Yani kaldırabileceği, taşıyabileceği yük…
İnsanların olur da kentlerin çekeri olmaz mı?
Elbette onların da bir kapasitesi var.
Bugün gelinen noktada Türkiye’de bir çok kent söylemek gerekirse kendi yükünü taşıyamaz durumda.
Nereye giderseniz gidin.
Bunu çıplak gözle görebiliyorsunuz.
Caddeler ve yollar taşıt istilasına uğramış durumda.
Bunların şehir içindeki eksoz salınımları bir yana çıkardıkları gürültü rahatsızlık verici boyutta.
Günümüzde..
Ne yollar.
Ne trafik.
Ne hastane
Ne okullar vb.
İhtiyaca cevap veremiyor.
Nüfusun % 93.4’ü kentlerde yaşıyor.
Bu…
İyi bir şey mi?
Bence hayır.
Evet…
Şehirleşmek medenileşmek demektir.
Bu doğru…
Ama…
Biz de hiç böyle bir gelişme görülmedi.
Kırsal kesimden gelenler…
Mülteciler…
Kaçak göçmenler
Ve benzerleri…
Bunlar…
Karma, türdeş olmayan sosyolojik bir yapının oluşum sürecini başlattılar.
Böylece…
Birbirini anlamayan kitle bir arada yaşamaya başladı…
Bugün kentlerde nahoş hadiselerin yaşanma sebebini bence…
Burada aramak lazım.
***
Eskiden fakültelerde “şehir sosyolojisi” diye dersler okutulurdu.
Hatta İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde 1960 ‘lı yıllarda
İçtimaiyat Enstitüsü olarak bu konu ile ilgili çalışmalar yapmaya başladı.
Bunun için Karabük Araştırma Merkezini kurdular.
Karabük ‘te şehirleşme vetiresini her yönü ile araştırmalara konu oldu.
Şimdilerde şehirler böyle araştırmalara konu olmuyor.
Bu çok büyük eksiklik.
Kentlerde değişimi bu noktada anlamamız mümkün değil.
Anlamadığımız için biz buna…
“Sorunlu kentleşme” diyoruz.
O zamanda bu durumdan mecburen şikayet ediyoruz.
Söylemek gerekirse…
Sosyolojik bir depremle karşı karşıyayız.!
Yani…
Yaşam alarm veriyor.!
Sıkıntı had safhada…!