
Yalnızca ağaçlar, bitkiler,
canlılar mı yanıyor ?
Yoksa ben miyim?
Anılarım mı yok olan?
Bugün…
Postacı Mehmet abinin gelme günüydü.
Göründü pencerenin,
Yarısı kağıt kaplı, çatlamış camından.
Yürek çarpıntısına dönüştüm bir anda —
kuş olup uçasım geldi ona doğru.
Bir aydır bekliyorum heyecanla:
Atatürk Öğretmen Okulu sınavını
kazandım mı bekleyişi…
Bize geliyor!
Koştum kapıya.
“Baban yok mu?” dedi gülerek.
“Ben varım,” dedim.
Uzattı mektubu.
Amcamdan.
Evet, o haberdi.
Hızla okumaya çalışıyorum:
362 puanla birinci olmuşum sınavda.
Çılgın bir mutluluk…
Garip bir yoksunluk,
hüzün arasında sıkışıyor.
“Teşekkür ederim Mehmet abi,”
diyebildiğimi anımsıyorum sadece.
Ahşap ve taştan oluşan evimizin duvarlarına
sığmıyor sevincimin sesi.
Tüm köyü,
bağı, bahçeyi kaplıyor.
Keçilerimiz,
oğlaklarımız,
ineklerimizin gözlerinde görüyorum
sevinci ve hüznü.
Evet, gidiyorum buralardan.
Okuyacağım.
Öğretmen olacağım. Abimden kalan gömleğin üstüne
eski bir kravatı takıp koşuyorum bağa doğru.
Topuklarım kıçımı dövüyor,
tozu dumana katıyorum.
Satı ablayı görüyorum,
“Ne oldu, ne bu hal?” diyor.
Avazım çıktığı kadar bağırıyorum:
KAZANMIŞIM!
Sesimin yankısı dağlardan dönüyor:
KAZANMIŞIM! KAAAA-ZAN-MI-ŞIIIM!
Asmalara sarılıyorum.
Erik ağaçlarına…
Elma ağaçlarına…
Kiraz ağaçlarının gövdesini öpüyorum.
En çok da
al kiraz ve
demir kiraz ağacına…
Ama yıllar geçmiş aradan.
Nefes alamıyorum.
Yanıyor ormanlarla birlikte bizim bağ.
Çavuş üzümü asmalarımız,
erikler, elmalar…
Gövdesine sarılıp vedalaştığım
öptüğüm
demir kiraz,
al kiraz ağaçları.
Canlılar çığlık çığlığa…
Yangın!
Ve ben…
Bir ekranın başında, gözlerimden küllü, kızıl bir alev gibi döküldü yaşlar, öylece izledim.
Yoksa ben miyim?
Anılarım mı yok olan? Yalnızca Ormanlar Mı Yanıyor?
“Gürbüz Doğan EKŞİOĞLU’na teşekkürlerimle…”